Gazze’de işlenen, soykırım savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) hedefte. Hem devletler düzeyinde hem de UCM içindeki aktörlerce yürütülen sistematik bir yıpratma kampanyası, soruşturmayı yürüten Başsavcı Kerim Khan’ı hedef aldı. Khan’a yönelik karalama kampanyası yalnızca başsavcının şahsi itibarını değil, UCM’nin kurumsal geleceğini de tehdit etmeye başladı. Khan’a yönelik baskıların, özellikle İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve işgal altındaki Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetleri nedeniyle Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmaya hazırlandığı Nisan 2024’ten itibaren arttı. Başsavcı Khan artan baskı, tehdit ve karalama kampanyaları nedeniyle Mayıs ayında geçici süreliğine görevinden ayrıldı. UCM Başsavcısı Kerim Khan’ın danışmanı uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Kevin Jon Heller, süreci Yeni Şafak’a anlattı.
Heller’a göre, BM Şartı’nın 2/4 maddesi uyarınca bir devletin başka bir devletin siyasi bağımsızlığına ya da toprak bütünlüğüne karşı güç kullanması kesin bir şekilde yasak. Ancak bu hükmün ihlali halinde 51. madde devreye giriyor ve silahlı saldırıya maruz kalan devlete meşru müdafaa hakkı tanıyor. Ne var ki, bu hak yalnızca devletlere ait ve her provokasyon bu hakkı doğurmuyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, klasik anlamda silahlı saldırıya örnek teşkil ederken; Suriye, Lübnan ya da İran’a yönelik İsrail saldırılarının ise bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini belirten Heller, bu konularda uluslararası toplumun sessizliğine dikkat çekerek, “BM Genel Kurulu defalarca, büyük çoğunluklarla Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgalini yasa dışı olarak kınadı. Pek çok devlet Ukrayna’nın meşru müdafaa hakkını kullanmasına yardımcı oluyor. Bir devletin meşru müdafaa hakkı varsa, diğer devletler de yardım etme hakkına sahiptir. Buna ‘kolektif meşru müdafaa’ diyoruz” şeklinde konuştu.
Ama Suriye, Lübnan ya da İran’dan bahsediyorsak, bu bambaşka bir hikâye. Benim gibi bir uluslararası hukukçuysanız ve İsrail’in bu ülkelere karşı meşru müdafaa hakkı olmadığını düşünüyorsanız, o zaman uluslararası toplumun yeterince tepki vermediği açık. Bazı siyasi eleştiriler ya da diplomatik açıklamalar yapıldı belki ama örneğin İran’daki nükleer reaktörlerin yok edilmesi BM Genel Kurulu tarafından kınanmadı. Suriye-İsrail sınırında güvenlik koridoru kurulmasına dair de bir oylama görmedik. Yani İsrail’in eylemleri karşısında çok az tepki gördük” dedi.

Kerim Khan, Binyamin Netanyahu, Yoav Gallant.
Prof. Heller, Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama emirlerinin UCM açısından bir dönüm noktası olduğunu vurgulayarak, “Netanyahu’ya yönelik suçlamalar savaş suçu değilse, neyin savaş suçu olduğunu tartışmalıyız. Netanyahu ve Gallant hakkındaki suçlamalar arasında Gazze’de sivilleri aç bırakma, yardıma giden sivillere saldırı ve insanlığa karşı işlenen zulüm suçları yer alıyor. Mahkeme artık sadece Afrika’daki savaş suçlularını değil, Batı’nın desteklediği liderleri de yargılayabiliyor. Bu çok önemli” ifadesini kullandı.
UCM’deki Filistin soruşturmasının uzun bir geçmişi olduğunu anlatan Heller, “Filistin ilk olarak 2009’da mahkemeye başvurdu. Ama savcı Fatou Bensouda, 2021’de görev süresinin bitmesine 3 ay kala resmen soruşturma başlattı. Soruşturma hâlâ sürüyor. Savcı, Batı Şeria’daki yerleşimci şiddeti, yerleşim politikaları ve 7 Ekim’deki olaylarıyla da ilgileniyor. Birçok ülke soruşturmayı memnuniyetle karşıladı. Kimse mahkemenin gerçekten bu kadar ileri gideceğini beklemiyordu. Ama İsrail, ABD ve Almanya gibi ülkeler soruşturmaya çok sert tepki verdi. ABD ve İsrail, bu soruşturmayı baltalamak için aktif olarak çalıştı. Ve böylesine güçlü aktörler soruşturmayı hedef aldığında, savcının işini yürütmesi gerçekten çok zor hale geliyor” diye belirtti.